MyMecra
Beraber Yürüyelim / Bizi Takip Edin

Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

12 Video Bulunuyor

İhlas, edep, sıdk, muhabbet her birimizin sahip olmak istediği güzel hasletlerdir. Yaşadığımız çağın hengamesinde bunlardan uzağa düştük. Bu güzelliklerin ne olduğunu bilmediğimiz için bunlara nasıl sahip olacağımızı da bilemiyoruz. Ömer Tuğrul İnançer bu programda tasavvufun bu güzel terimleri üzerinden bizi iyiye, güzele ve doğruya davet ediyor.

  • Peygamberimiz Kaç Yaşında Hangi Evlilikleri Yaptı? - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Peygamberimiz Kaç Yaşında Hangi Evlilikleri Yaptı? - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde anne ve babanın öneminden bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde anne, baba vb. pek çok konu başlıklarını anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümün başında şunlardan bahsetti; Efendim nice hayırlı günler dileyerek selamlar sunuyorum. Allah'ın her günü bir deniyor ama Bayram, Kandil, Ramazan hatta Cuma demek ki bir değil. Bi de Allah'ın her günü birse niye Mayıs ayının ilk haftasında anneler günü, Haziran ayının filan haftasında babalar günü demek ki her gün aynı değil. 2021'in anneler günü ve babalar günü geçti Allah nicelerine kavuştursun. Tabi ana-baba deyince günü olmaz. 365 gün anneler günüdür, 365 gün babalar günüdür ayrı... Ne mutlu annesi babası var olupta onların rızasını kazanabilene, onların gönlünü hoş tutabilene... Ben şahsi tecrübemle arz edeyim ki şimdi elini öpecek anam babam yok. Ha elhamdülillah Allah onu değiştiriyor elimi öpecek torunlarım var amenna ama torun başka, ana başka ve biz anne deyince bizi dünyaya getiren veya gelmemize vesile olan biyolojik annemizden gayrısını pe hatırlamayız, ilk anda aklımıza gelmez. Varlıklarını inkar etmeyiz ama anne deyince akla bizi dokuz ay taşıyan, emziren, besleyen, büyüten biyolojik annemiz gelir... Dokuz ay deyince biraz müsadenizle hani keser hep böyle kendine yontarmış ya, rende de hep sana hep sana yontarmış ya halbuki testere gibi bi sana, bi bana yontmak lazımmış. Onun için hep annelere yontuyorlar bu dokuz ay meselesini ben şunu söyleyeceğim müsadenizle... Evet anne dokuz ay yavrusunu taşır, baba bir ömür taşır bunu da unutmamak lazımdır çünkü o yavrunun da, onu dünyaya getirip dokuz ay taşıyan ananın da rızkı, terbiyesi her şeyi babanın yükümlülüğündedir... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • İslam ile Müslüman Ayırt Edilmeli! - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    İslam ile Müslüman Ayırt Edilmeli! - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde din, insan ve sanat konularından bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde din, insan, sanat vb. pek çok konu başlıklarını anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümün başında şunlardan bahsetti; Efendim İstanbul'dan Ataşehir'de Mimar Sinan adı verilen, yeni yapılmış bir camiinin önünden hepinize muhabbetler, hürmetler. Mimar Sinan deyince akla islam sanatı geliyor. Her şeyden önce tabirleri yerli yerine oturtmak lazımdır. İslam ile müslüman ayırt edilmelidir. İslam bir kavramdır, müslüman ise bir kişidir. Ayrıca islami diye islama aidiyet ifade eden kelimelerinde çok doğru kullanılmadığı, müslümanlarının halinin islama örnek olduğu zannı oluyor halbuki, ne yazık ki bugünki dünya müslümanlarının islama uygun ne kadar yaşayıp yaşamadıkları, yaşamalarının ne kadar islama uygun olup olmadığı çok ciddi bir tartışma konusu olmalıdır. Tartışma derken bize tartışmayı hep senin dediğin doğru, benim dediğim doğru olarak algılıyoruz. Hayır. Doğruyu bulabilmek için artıları eksileri tartmaya tartışma denir. Dolayısıyla sen ben meselesi tartışmalarda olmaz. O da yanlış anlaşılan bir kavram... İslam Allah'ın dinidir. Burada tabi Türkçe'nin bu konulardaki ifade zorluğu aşikar. Allah'ın dini denince Allah'a ait, Allah'ın mükellef olduğu bir din olarak algılıyoruz çünkü din hep bir mükellefiyetler olarak algılanmış. Hayır. Allah'ın sahip olduğu din demektir Allah'ın dini. Ve Allah'ın bu kadar yarattığı, sayısını bilemeyeceğimiz kadar mahluk içerisinde sadece Hz. İnsan onun yeryüzünde, arz üzerinde halifesidir, sadece kendi esmasını insan olana vermiştir ve yaratmak için kendi ruhundan ruh üfürerek var ettiği yegane varlık insandır... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Nefs Dergahta Terbiye Edilir - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Nefs Dergahta Terbiye Edilir - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde doğru ve yanlış bilgiden bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde doğru ve yanlış bilgiyi vb. pek çok konu başlıklarını anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümün başında şunlardan bahsetti; Efendim yine İstanbul silüeti önünden, İstanbul vari selamlarla sizi selamlarız. Niye İstanbul vari? Şirket-i Aliye'nin bir kaptanı varmış. Eskiden Galata köprüsü iskeleydi. Oradan ayrılıyor, birkaç yer dolaşıyor ve tekrar oraya dönüyor. O kaptan hep geç kalıyor, bir türlü saatinde geri dönmüyor. 1-3-5-15 sonra idarecilerden biri demiş kaptan niye böyle oluyor? Efendim demiş, Üsküdar'ın zerzevatından, Kuzguncuk'un haşeratından, Beylerbeyi'nin teşrifatından böyle oluyor. Ne demek o demiş. İstanbul'da Galata köprüsünün öbür tarafında eskiden hal vardı, o halden alışveriş yapıyor insanlar küfeler, sepetler dolusu. Üsküdar iskelesinde onlar boşalıyor normal bir yolcu indirme, bindirme zamanından daha fazla bekliyoruz. Peki Kuzguncuk'ta ne oluyor? Efendim Kuzguncuk'ta ermeni, rum, yahudi çok karışık. Çünkü biraz yukarısı selamsız. Kuzguncuk zaten yahudilerin Ortaköy'den sonra ilk yerleştikleri yer, bi de rumlar var hiç sen, ben bitmiyor aralarında. Ya kavga çıkıyor, ya niza çıkıyor, biri iskeleden bağırıyor, öteki gemiden bağırıyor falan orada vakit kaybı. Peki Beylerbeyi'nde? Efendim Beylerbeyi'nde hep nazik beyler, paşalar oturuyorlar. Aman efendim önden siz buyurun, aman efendim önden siz buyurun derken yine iskeleden zamanında ayrılamıyoruz. İşte İstanbul'un eski Beylerbeyi'nde oturanların o aman efendim önden siz buyurun selamıyla hepinizi selamladık. Bilmek başka, yapmak başka, olmak başkadır. Bilinmeden yapılır mı? Hayır, bilinmeden yapılmaz ama bilginin kaynağı kitap değildir, daha doğrusu yalnızca kitap değildir. Bizzat kendi yaptıklarımız. Yanlış yaptıksak bi daha yapmamak bilgidir, doğru yaptıysak hep doğru yapmak bilgidir. Başkalarının hareketleri yani bilgi edinmenin sonu yok. İyi de bu bilgiyi kullanmak meselesinde neredeyiz?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Kusur İfşa Etmenin Bir Adabı Var - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Kusur İfşa Etmenin Bir Adabı Var - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde hayır nasıl işlenirden ve kusurları örtmekten bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde hayır nasıl işleniri, kusurları örtmeyi vb. pek çok konu başlıklarını anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümün başında şunlardan bahsetti; Efendim merhabalar. Harem iskelesi civarındayız. Hani ahalimizin sarayın haremi buradaymış da onun için haremmiş diye bir yerlerinden uydurduğu lakırdı. Halbuki İstanbul'un Kabe toprağı sayılan Asya kıtasına en yakın noktası, Sarayburnu'ndan karşıda Harem ve meşhur sürre alayımızın ilk konakladığı yer. Saray-ı Hümayun'da merasim yapıldıktan sonra Harem-i Şerif iskelesine gelinir, orada bir merasim daha yapıldıktan sonra şimdi metro istasyonun adı olan Ayrılıkçeşmesi'ne kadar uğurlanır, Ayrılıkçeşmesi'nde sonra İstanbul'da vazifeliler geri döner ve sürre alayı devam eder. İşte o Harem civarındayız. Klasik İstanbul silüetinin önünde ve yavaş yavaş bozulmaya başlayan İstanbul silüeti... Minareler ve Kubbeler silüeti artık arkada mesela Zeytinburnu'ndaki koca kazıklar vesaire gibi silüet bozucu ahval ile dolmaya başlıyor. Diyeceksiniz ki niye bunu aşikar ediyorsun? Eee o kadar yanlış anlamalarımız var ki bu aşikar ve gizli meseleside böyle bir yanlış anlama. Mesela bir hadis olduğu beyan edilen bir söze dayanılarak sağ elin verdiğinden, sol elin haberi olmayacak deniliyor, eyvallah tamam da bu kadar habersiz hayır yaparsa kişi, yeni yetişen yavrular hayır yapmayı fiilen değil, kağıt üstünde mi öğrenecek? Bi türlü şu kafacağızımıza aldıramadık. İlim insana kitaptan değil, insandan tecelli eder. Halbuki hayır yapmak hakkında kitab-ı kerimimizde aleni ve gizli... Neden aleni? Numune olmak için ve insan kendini ölçecek ben bu hayrı yapınca, bir sadaka verince ben sadaka verdim diyecek bir yapıdaysak gizli vereceğiz. Benliği önlemek için gizlilik var ama örnek olmak için elbette aleniyet de var. Alenisi makbul, aşikarı makbul değil. Nereden çıkardınız? İşte bunun gibi hakikatleri söylemek eğer o hakikat zarar verici bir ahvale müteallikse o zarar verici ahval devam etmesin veya yenisi zuhur etmesin diye ifşa etmek doğrudur. Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Dert İnsana Nasıl Derman Olur? - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Dert İnsana Nasıl Derman Olur? - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde dertten ve dermandan bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde "Dert insana nasıl derman olur?", "Allah dermansız dert yaratmamıştır." vb. pek çok konu başlıklarını anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunlardan bahsetti; Efendim sevgiler, saygılar, selamlar sunuyorum. Gerçi beni biliyorsunuz saygı kurumuyla aram pek iyi değildir. Biz zannediyoruz ki bu gözümüzün gördüğü, göremediği, teleskoplar, şu aletlerle bu aletlerle baktığımız ettiğimiz kainat çok büyük ve biz o kainatın içinde bir noktayız. Bir açıdan öyle ama alem olmak bakımından. Senin vücudundaki damar uzunluğu dünyadaki bütün nehirlerden uzun, sinir uzunluğu ekvatorun bilmem kaç katı... Yani sende ne varsa bu kainatta var, bu kainatta ne varsa sende var değil... Derman arardım derdime derdim bana derman imiş. Allah, dermansız dert yaratmamıştır pandemi dahil. Biz bilmiyoruz dermanı... Dünya bir takım nefisperestler için, sadece nefsinin emrinde olanlar için bir oyun, eğlence, avunma ve oyalanma dünyasıdır. Hakiki insan için, nefsine esir olmamış, nefsinin bineğine binmemiş nefsine binmiş, nefsini o idare eden insanlar için dert sahibi, dava sahibi olmak esastır. Derdi ve davası olan oyalanmaya ve avunmaya ihtiyaç duymaz. Hani bazen soruyorlar münasebetsizce; "Boş vaktinizde ne yaparsınız?" Müslümanın boş vakti olmaz ki ne yaparsınız diye soruyorsun. Boş vakit ne yapacağını bilmemekten kaynaklanan, can sıkıntısı ortaya koyan haldir. Bu can sıkıntısını gidermek için de meşru bir halle vakit geçmez, mutlaka gayrimeşrularla... Ya kendini uyuşturursun hapla, zıkkımla, ya oyun oynarsın he oyun oynamakta caizdir kumar olmamak kaydıyla. Dinlenmek için, kafa dağıtmak için... Boş vaktimde kitap okurum... Sevgili kardeşlerim, Allah aşkına kitap okumak boş vakit doldurmak için midir? Bu kadar ucuza alınır mı kitap okumak denen şey?... Dert ve deva arayanlar, dertlerini devasını dertlerinde bulanlardır. Onun için eskiden mesela bir zikir meclisinde, bir çok müessir vaazda veya hutbede veya bir askeri geçit alanında Allah diye narayı koyuverir. Yanında, civarında arif bir zat-ı şerif varsa o duysun duymasın güzel bir dua ve temennide bulunur; Allah derdini arttırsın. Bir askeri resmi geçitten keyif duyup, nara atacak kadar mest olan elbette o askere bağrında, benliğinde, varlığında yer vermiş adamdır... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • İnsan Bozulunca Tabiat da Bozulur - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    İnsan Bozulunca Tabiat da Bozulur - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde hakka riayetten, insanın vazifelerinden ve daha pek çok şeyden bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insanın vazifelerinden, deniz salyalarının sebebine kadar pek çok şey anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunlardan bahsetti; Sebeb-i hilkat-i alem, Mefhar-i benî-i adem… Yani; Alemlerin yaratılmasının sebebi ve adem oğlunun iftihar ettiği zat... (s.a.v) Buyuruyor ki; Aranızdaki sevgiyi arttırmak için size bir tavsiyede bulanayım mı? Ashab-ı Kiram boyun büküp, buyurun Ya Resulullah diyor. Selamlaşmayı aranızda yayın... Onun için hepinize selamlar olsun efendim... Bugün... İslam coğrafyası değil. İslam bir inançtır, coğrafyası olmaz. Müslümanların coğrafyası olur, evet. Bugün müslüman coğrafyasında, genel anlamda bir fukaralık mevzuu bahis ve müslümanlık fukaralığı icab ettirir diye neticeden kaide uyduranlar böyle söylüyorlar halbuki mesela Hz. Osman'ın vefatından, şehit edilmesinden sonra yüz küsur tane kölesi olacak kadar, bunlar devlet hizmetinde kendisi besleyerek kullanıyor, devletin cebinden para çıkmıyor. Köle değince hemen kölelik var, kendi hizmetine kullanıyor diye algılayan bir sürü cahil var onlara hitaben söylüyorum. Devlet hizmetinde kendi besleyip giydirdiği, yatırdığı, hayatlarını idame ettirdiği kişileri kullanıyor. Böyle bir zengin zat... Hz. Abdülkadir Geylani, Reis'ül Evliya diye velilerin kabul ettiği, bazıları kabul etmezmiş kimin umurunda... Çok zengin bir zat olduğu, kervan sahibi, büyük ticaret yaptığı mezhebimizin imamı ve olan fıkıhta yani islam hukukunu sistematize eden zat-ı şerif aynı zamanda kendi özel sistemi de var ama ilk sistematizeyi yapan zat İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan Bin Sabid Hazretleri. Öyle bir kervan sahibi zengin ve bir gün kervanı gecikiyor. Dün gelmesi lazım, evveli gün gelmesi lazım anca bugün geliyor. Kervan eminine soruyor; Hayırdır inşallah, niye geç kalında? Efendim yol o kadar çok sıcaktı ki mecburen öğlen vakitlerinde paydos ettik, yürümedik hatta bir seferinde bir bahçe vardı o bahçeye girip dinlendirdik hayvanları, insanları. Hz. Numan soruyor; Bahçe sahibinden izin aldınız mı?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Yüze Tokat Vurulmaz, Yüze Sövülmez - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Yüze Tokat Vurulmaz, Yüze Sövülmez - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan yaradılışından, kardeşlikten ve daha pek çok şeyden bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde Peygamber efendimizin harp hukukunu, insanın nasıl yaratıldığını ve ikram etmeyi anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunlardan bahsetti; Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, şerler defola... İnşallah sloganda kalmayan bir temenni olmuş olur. Şöyle bir genel prensip var, insanlar ya yaradılışta eş, ya dinde kardeştir. Bu çok önemli. Bir kere Hz. Mevlana'nın buyurdukları gibi muhtelif kaplardaki sular, kapları kır, su birdir. İnançlar, inançların gereği olan ibadetler, yaşam biçimleri, ırklar, cinsiyetler, coğrafi bölgeler bunların hepsi birer kap... Bu kapları kırınca geride aynı su yani aynı insan... Peki, bir kapdan başka bir kaba boşaltıldığında, mesela Allah'ın Resulünü öldürmek kastıyla giden katil adayı Ömer, dönüşte başka bir kaba boşaltılmış, Peygamberlik benimle bitmeseydi benden sonra Ömer Peygamber olurdu diye iltifata uğrayan Ömer... Ağız, burun, kulak, göz, boy, pos, endam, huy, parmak izi, DNA hiçbir şey değişmedi, kabı değişti. İşte bu sebepten dolayı insan, bilâ istisna muhteremdir. Bu ihtiram ve hürmet, saygıdeğerlilik meselesinden dolayı dünyada harp hukukunun temellerini atan Peygamber Efendimiz Hazretleri'dir... Biz kardeşliği sadece aynı anadan babadan doğma zannediyoruz. Allah'ın tayin ettiği bir kardeşliğimiz var bizim. Nedir o? Din kardeşliği. Ama ne yazık ki öylesine bencil, öylesine benli, egoist, enaniyet sahibi insanlar olduk ki... Malumunuz ben avukatlık yapıyorum, gidin asli hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğüne sorun kaç tane miras davası var diye? Miras davalarının yüzde yetmişi, yetmişbeşi kardeşler arasındadır yani dörtte üçü kardeşler arasındadır. Aynı babanın neslinden geliyorsun, aynı ana rahminde büyümüşsün, aynı anadan beslenmişsin sonra aynı sofrada oturmuşsun belki abinin yada ablanın küçülmüş ama eskimemişlerini sen giydin, senin küçülmüş kıyafetlerini kardeşin giydi ama sonra anamızdan babamızdan kalan malın yüzde şu kadarı senin olacak, bu kadarı benim olacak... Ya, biz aynı anadan babadan kardeşliğimizi yaşayamayan insanlar olarak milyarlarca müslümanla nasıl kardeş olacağız?... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Nefsin Mertebeleri - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Nefsin Mertebeleri - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde nefsin mertebelerinden, Allah rızasından ve şükürden bahsediyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde nefsin mertebelerini, Allah rızasını ve şükürü anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunları anlattı; Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, şerler defola... Malum, nefis terbiyesi diye bir kurum, bir kavram var. Bu, Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle; kişiye kötülük emreden, Yusuf suresinde anlatılan kişiyi kendi emir ve iradesi altına alan nefs-i emmare. Sonra Allah'ın verdiği akıl, fikir, duygu, sezgi gibi hallerle o emir veren nefsin her emrine uymanın yanlış olduğu algılamasıyla bazı yaptıklarını "yav iyi yapmadık böyle" diyen nefs-i levvame... Emmare nefs bir yandan emir veriyor, levvame tarafı levm ediyor yani yanlış yaptın, iyi yapmadın diyor bi yandan da başka bir nefs mertebesi o şeyi o kadar kötü yapacağına bu kadar iyi yap diye ilham etmeye başlıyor nefs-i mülhime oluyor. Bu nefs-i mülhimenin ilhamatı ile yapılan güzel haller kişide memnuniyet, itminan, tatmin uyandırıyor nefs-i mutmainne oluyor. Sonra nefesi almak bir nimet, vermek bir nimet. Biz nefes alamamaktan çok kolay şikayet ederiz, hiç nefes verememeyi denemediğimizden... Deneyelim. Nefesinizi alın, vermeyin. Bakalım ne kadar durabileceksiniz... Emin olun, nefes almadan duracağınız zamandan daha kısadır. Mutlaka vereceksiniz. Yani, önce vermeden nefes bile alınmaz... Cenab-ı Hakk nimetler veriyor. Konuşmamız, görüşmemiz, şu imkanlar, teknolojik imkanlar falan bunların hepsi nimet ve emrettiği istikamette doğru kullanıldığı zaman dünyamızı da, ahiretimizi de aydınlatıyor. Yanlış, ters istikamette kullanıldığı zaman da karartıyor. İşte bu nimetlere, öyle olmasaydı da böyle olsaydı diye burun kıvırmadan eyvallah demek razı olmak yani nefs-i razıyye, rıza göstermek ve çok sık kullandığımız ifade; "Allah razı olsun" onun adına da nefs-i mardıyye denir. Soruyorum; Biz, Allah'tan razı mıyız ki, Allah bizden razı olsun? Arz edebildim mi?... Onun için Allah razı olsun sloganı çok ucuz bir slogan olarak kullanılmamalıdır. Evvela biz Allah'tan razı olmayı öğreneceğiz. Allah'tan razı olmak, zannettiğimiz kadar kolay bir şey değildir ve çok slogan, çok basit olarak kullandığımız Allah razı olsun duasıda o kadar basite indirgenecek bir dua değildir... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Allah'ın En Sevdiği Hal - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Allah'ın En Sevdiği Hal - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile “Dinle Neyden” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan olmaktan, cömertlikten ve fukaranın zengin üzerindeki hakkından bahsediyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan olmayı, cömertliği ve fukaranın zengin üzerindeki hakkını anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden’in bu bölümünde başlıca şunlardan bahsetti; Efendim vakt-i şerifler hayrola, hayırlar fethola, şerler defola. Hayır ve şer bizim için vardır ama avamın üzerindeki has tabakası bir de onun üzerinde hassül havas tabakası var işte o en yüksek tabaka doğuştan elde edilen bir tabaka sahipliği değil irade ile yapılan, Hakk emrine riayet, Hakk Resulü’nün sünnetine riayetle kazanılacak mertebelerdir. İşte o mertebeyi kazanmış olanlar indinde hayır ve şer yoktur, hep hayırdır… İnsan bir anne babadan dünyaya gelmek insan olmak için yeterli olmadığını biliyoruz. İnsanlık irade ile yapılan çalışmaların neticesinde kazanılan pek yüce bir mertebedir yani Hz. İnsan. Öteki insanlar, o Hz. İnsan’ın şeklini taşıdıkları için onlar da mutlaka saygıdeğerdir. En delisi, en şakisi, en asisi olsa bile… çünkü tövbe kapısı açıktır, günün birinde bütün o olumsuz hallerini bırakıp doğruya, iyiye, güzele, yüceye yönelebilir… Zekat, çok basit bir tabirle fukaranın hali vakti yerinde olanlar üzerindeki hakkıdır. Neden hakkı oluyor diye soranlar Asr-ı Saadet’deki müşriklerdir onun için sakın neden hakkı oluyor ya diye bir şey sormayalım çünkü o hakkı onlara Allah tayin etmiştir. Fukara zenginin malı üzerinde hak sahibidir. Çünkü insandır. O insanlığı bir anlayabilsek… Benim demenin ana zemini olan ben lafını ve benin ifade ettiği hali ortadan kaldırabilsek zaten bu izaha lüzum kalmaz… Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Dünyada 1 Tane Acı Vardır - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Dünyada 1 Tane Acı Vardır - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde Allah'ın rahmetinden ümit kesmememiz gerektiğinden bahsediyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde Allah'ın rahmetinden ümit kesmememiz gerektiğini anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunlardan bahsetti; Allah cümlemize rahmet etsin... diyince, öldük mü diyorlar halbuki biz öldükten sonra mı Allah'ın rahmetine muhtacız, bu dünyada muhtaç değil miyiz? Benim gençliğimde, Bursa'da Ulu Camii'de bir meczup büyüğümüz vardı. Deli ile meczup başka şeyler malum... Bir şeye mutlu olduğu zaman, Allah sana rahmet etsin, Allah sana rahmet eylesin derdi. Bazı anlamayanlar, ya ölümümüzü istiyor herhalde, deli adam ne olacak derdi. Hayır değil öyle. Rahmet, her zaman muhtaç olduğumuz şey... Ve bu rahmet öyle bir yere gidiyor ki; "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz." Allah korkusu... Allah'ın azabından korkmak, Allah'ın zatından korkmak demek değildir. Allah'tan korkulmaz! Bunu öğretmeye çalışıyoruz... Sen öğrendin de mi öğreteceksin? Yoo, büyüklerimizden duyduklarımızı nakletmeye çalışıyoruz, öyle bir iddiamız falan yok elhamdulillah ama Allah korkunç mu ki korkalım sualini kendime sorduğum zaman, hayır Allah korkunç değildir. O zaman korkulmaz neticesine varıyorum çünkü Allah güzeldir, güzelliği sever... Peki güzelden korkulur mu yoksa güzel sevilir mi? Korktuğundan n'aparsın, kaçarsın peki sevdiğine naparsın? Kudretli sevdiğin olduğu için sığınırsın... Hadi kudretini de idrak edemedik, düşünemedik sevdik? Yanında oluruz... Niye korkalım, niye kaçalım. Yani sen ananı, babanı, çocuğunu, eşini dayak korkusuyla mı seviyorsun? Yoo, sevdiğin için seviyorsun ve sevdiğini sevindirmek seni sevindirmiyor mu? Sevindirmiyorsa zaten adam değilsin seninle konuşmaya lüzum yok. Sevdiğini sevindirmekle sevinen hz. insan, Rabbini de sevdiği için, nasıl senin yavrun uygun olmayacak bir şey yaptığında sen çok üzülüyorsan, kulları hakkında Rauf ve Rahim olan dost ve merhametli olan Allah kulları hata yaptığı zaman üzülür... Dünyada acı 1 tanedir. Zuhuru namütenahidir, sayısızdır... Sadece ayrılıktır dünyadaki acılar. Çünkü biz tevhid ehliyiz, 1 ehliyiz. 1'den ayrılan her şey bizim için üzüntü kaynağıdır. Bu 1'liği kendi zatımıza indirgediğimiz zaman mesela şu kalemin çok güzel yazmasını bekliyorum, istiyorum ama mürekkebi bitmiş, tükenmezi tükenmiş yazmıyor. Ben bunun yazma isteğinden ayrıldım diye üzülürüm, kalem yazmıyor diye değil... Vefatlarda, vefat eden zatın bedeninden ayrıldım diye üzülürüz... Maaş zammı bekliyoruz, ücret zammı bekliyoruz türlü işlerde, esnafız müşteri bekliyoruz... Gelmedi müşteri, umduğumuz kadar da ücret zammı gelmedi yüzde 20 istiyorduk yüzde 18 çıktı mesela... Niye üzülüyoruz biz burada? Ayrıldığımız şey şu, müşteri beklentisinden ayrıldık, akşam oldu müşteri gelmedi. Ben yüzde 20 en zam bekliyordum ama yüzde 18 geldi, yüzde 20'den ayrıldık. Bu ayrılık acısı... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Sünnetleri Hikmetle Yorumlamak - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Sünnetleri Hikmetle Yorumlamak - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde hadisler ve hikmetlerinden bahsediyor. Her hafta faklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde hadisler ve hikmetlerini anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunlardan söz ediyor; Hadisler ve hikmetleri diye bahse girişirsek elbette bir sohbet programı buna zaman itibariyle el verişli olmaz ancak şunu öğrenmemiz lazım, her ilim evvela öğrenilir bu öğrenmenin içinde bazı ufak tefek pratik uygulamalar da dahil ama sonra tatbik edilir. Mesela tıp. Tıp tahsili yapmak için bir kere lise mezunu olunacak, liseye kadar tahsil edilecek, gerekli dersler okunacak, hastayla hastaneyle bir münasebet peyda edilecek ve altı senenin sonunda hekim olunacak. O da bitmiyor, ihtisas yapmak istediği dalın imtihanına girecek şu olacak bu olacak tahsil devam edecek, gidecek. Fakat, kabule dayalı yani laboratuvara sokulmayan, neticesi alınmayan, bedenin algılama unsurları olan beş duyunun algılamasıyla yetinilemeyen ve kabule dayalı haller evvela takliden tatbik edilir sonra öğrenilir yani gülün kokusunu laboratuvara koyabilir miyiz, gülün kokusunu laboratuvardan elde ederiz o başka ama gülün kokusunu, yediverenin başka, sarının başka, kahverenginin başka, morun başka vs... Bunları laboratuvara sokamayız, burunlarla algılarız. Yani gülün kokusunu, gül koklayan bilir. Sonra gül üzerinde tetkikat yapmak, bunu sanayileştirmek ki bugün Isparta'mızda yapıyorlar gül suyundan güllü sabuna, kreme kadar varıncaya kadar çok güzel şeyler yapıyorlar ama evvela bunların hepsi çocukluklarında gül bahçesinde gül kokladılar, evvela yaptılar sonra öğrendiler. İşte din de böyledir. Din bir kabuldür, kabul edersin veya etmezsin, bir inanç sistemi. Bu kabulde laboratuvar araştırmaları yapılması caiz midir, değil midir? Her hususta, her türlü araştırma yapmak caizdir ancak iman gaybadır diye bir söz var, biz gayb kelimesini doğru anlamıyla kavrayamıyoruz. Kayıp, bilinmeyen olarak algılıyoruz. Gayb demek bilinmeyen demek değildir, beş duyu ile algılanamayan demektir... Kuran-ı Kerim nazil olmaya başladığı zaman Mekke toplumunda okuma yazma bilen kişi 17'den ibaret. Amma cahil toplummuş sakın ha demeyelim! Okuma yazma cehaleti gidermek için unsurlardan sadece biridir. Rahmetli Aşık Veysel, okuma yazma bilmezdi çünkü gözleri kördü. Rahmetli Kani Kara, okuma yazma bilmezdi çünkü kördü. Biri Türk Halk Edebiyatının ve Halk Müziğinin zirvelerinden öteki Kuran-ı Kerim Kıraatının, Mevlit Kıraatının, Klasik Müzik Kıraatının zirvelerinden biri. Demek ki okuma yazma ile bitmiyor iş... İşte nasıl bir hafızaya sahipler ve hafıza çalıştırıldıkça genişlik, hacim kazanır... Peygamber Efendimiz Hazretleri, çocuklarınıza ata binmeyi öğretin buyuruyor. Bakın hadisin kelimesinde deveye binmeyi öğretin yok, ata binmeyi öğretin var çünkü deve nadiren süratli gider. Hecin develer vardır hatta Osmanlı ordusunda bile, Arabistan'da "Hecin Süvar" denilen deve süvarileri vardır. O da hızlı koşar ama normali o değil. At hızlı gider. Ata binmeyi öğretin yani ne diyor Efendimiz aslında, atta kalmayalım. Günün en hızlı vasıtasını kullanmayı öğretin... Ok atmayı öğretin. Mızrak buyurmuyor, kılıç buyurmuyor, hançer buyurmuyor. Ok, yani en uzun menzilli silah... Demek ki bugün öyle bir imkan olsa çocuklarımıza roket atmayı öğreteceğiz, sünnetin aslı bu... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Unutulmaz Hatıralar - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Unutulmaz Hatıralar - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

    Ömer Tuğrul İnançer ile “Dinle Neyden” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Muzaffer Efendi Hazretlerinden, Safer Efendi Hazretlerinden, aşktan ve musiki sevgisinden bahsediliyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde Merhum Muzaffer Efendi Hazretlerini, Merhum Safer Efendi Hazretlerini, aşkı, musiki sevgisini ve hatıralarını anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden’in bu bölümünde başlıca şunlardan söz ediyor; - Ne çekerdi sizi Muzaffer Efendi Hazretleri'nde, bir başkasında olmayan ne vardı? Bi kere hali, tavrı dedeme çok benzerdi. Dedem hayatımda en çok sevdiğim insandı. Hiç azarını işitmedim. Her dediğimi yaptı ama hiç şımarmadım. Misafiri olduğu zaman kapının eşiğinin kenarında iki dizüstü otururdum ama kendi kendimize olduğumuz zaman (hatta babaannem kızardı) ille kucağında otururdum. “Kazık kadar oldun, boyun dedeni geçti hala kucakta oturuyorsun” diye söylenirdi. Dedem de “aldırma aldırma” derdi. Hem babaanneme yani otursun aldırma, bana da babaannenin sözüne aldırma diyor. Mesela eve gelirken çocukların oyunları bozulmasın diye sokak değiştirirdi. Ceketsiz çok nadir gezerdi. Ceketinin sol cebinde mutlaka kağıda sarılı şekerler olur, onları verirdi. Sabahleyin mahalle camiine namaza gittiğinde hava soğuk, kar yağdı eve gelir zaten kül var evde soba yanıyor, yolun bir tarafına taa camiden eve kadar, baya bir yol ama yokuş, güzel kızak kayılırdı. Çocuklar yürürken kaydıkları yerden yürümesinler diye yolun karşı tarafına kül dökerdi… Dedem çok kızdığı zaman basardı kapotoyu, Muzaffer efendim de basardı. Ama neye? Şahsına asla! Onun için Allah cümlemizi şahsi öfkemize esir olmaktan korusun… Muzaffer efendi Hazretleri çok espriliydi. Onun hutbeleri uzun sürerdi, yarım saat falan sürerdi ama söylerdi uzun sürecek, işi olan Beyazı Camii’ne gitsin. Bir yarım saatlik hutbe içinde ağladığımız, kahkaha derecesinde dişimizi sıkarak güldüğümüz, çok derin düşündüğümüz yarım saati ona sığdırırdı. Her seferinde değil tabi ama bunlar olurdu. - Efendim, büyükler ifademi hoş görsün sizde nolur edepsizliği mazur görün… Muzaffer Efendi Hazretleri görüp tanıdığımız kadarıyla zahiren de böyle celalli, bi yere girdiği vakit orası ondan ibaret kalacak değişik bir zat. Safer Efendi Hazretleri de bi yerde otururken yok gibi… Bu meşrebler aynı yolun yürünmesine mani olan şeyler değil. Çünkü meşrebler çok farklıdır ama bu meşrebler içinde ana yoldan ayrılmak yoktu. Şimdi biz Ebubekir Efendimizi halim selim bir zat olarak tanırız ama mesela hendek muharebesi sırasında Resulullah Efendimiz Hazretleri karın açlığını mübarek karnına taş bağlamış üstünü kuşakla sarıp. Hani mide ufaltma ameliyatı var ya onun öncüsü efendimizdir. Hatta o sebepten dolayı tasavvuf ekollerinde, tarikatlarda şeyhler taş kemer kullanırlar. O taş kullanacak kadar aç gezdiği zamanda Ebubekir Efendimizin oğullarından birisi (ya Abdurrahman ya Muhammed ismini tam hatırlayamıyorum şimdi) bir arkadaşıyla yürüyor ama yürürken de diliyle ağzını temizliyor bi yandan. Hayırdır nerden? Baba biz bi oğlak bulduk kestik yedik deyince Ebubekir Efendimiz bi tokat atıyor. Resulullah açken siz nasıl yemek yersiniz? Demek ki celal onda da var… Devamı videomuzda… Gelin, Beraber Yürüyelim...