MyMecra
Beraber Yürüyelim / Bizi Takip Edin

Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

12 Video Bulunuyor

Bu programda yüzyıllardır anlatılan, her anlatılışta yeniden canlanan ve bir hikmete, bir inceliğe can katan hikayelerimizden bir demet bulacaksınız. Serdar Tuncer, 25 yıldır ekranlarda ve sahnelerde anlattığı hikayeleri yeni bir üslup, özgün bir formla yeniden beğenimize sunuyor. “Biri Bir Gün” şimdiden bir MyMecra klasiği...

  • Allah'ın Huzurunda Nasıl Muamele Görmek İstersin? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Allah'ın Huzurunda Nasıl Muamele Görmek İstersin? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer ile “Biri Bir Gün” kendine has tarzıyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer "Onu da Sen Ağırla" hikayesini anlatıyor. Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta sarhoş bir adamın nasıl cennete gittiğinin hikayesini anlatıyor. Serdar Tuncer’in Biri Bir Gün ’de anlattığı hikaye; Günahkâr bir adamdı Ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan. Ölse de bir kurtulsak diyorlardı. Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler. Döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, İki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarayı zor sarıyordu. İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’a… Adam bir sabah evden çıktı fakat ertesi sabah oldu dönmedi… Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir nerede sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, orada içerdi adam, bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, Köyün dört bir yanına baktı, yoktu. Eve gelmiştir belki diyerek koşarak geri geldi. Hayır, dönmemişti. Güneş inmek üzereydi. Acele bir abdest aldı, namaza durdu. Duası bitmek üzereydi ki, kapının çaldığını duydu. Öksürüyor, eliyle göğsünü işaret ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç bela sedire kadar taşıdı. Uzandı adam. Karısının yüzüne baktı. Ağlıyordu. Doğrulmak ister gibi yaptı, Hakkını helal et? diyecekti. Lafının sonunu getiremedi, Başı yastığa düştü… Ölmüştü. Kadıncağız, kocasının başında epeyce bir ağlayıp feryat etti. Biraz kendine gelince gözlerini sildi, yemenisi bağladı. Kalktı, imamın evine gitti. -Hocam? diyebildi hıçkırarak. Bizimki söyleyemiyordu, ama imam efendi durumu anlamıştı. Kadının yüzüne baktı, köylü ne der diye düşündü, bocaladı. -O mendebur, bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, Kaldırmam onun cenazesini diyerek kapattı kapıyı. Kahroldu kadın. Nereye gitsem, ne yapsam diye düşündü. Kimseleri yoktu ki… Çaresiz, eve döndü. Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa sardı, omzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu. Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Bir kez daha düğümlendi boğazı, cenazesi omzundan kayarken dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Hışımla yaklaştı muhtar: -Onu nereye götürüyorsun, dedi. Mezarlığa gömeyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden? Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya başladı, delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken, cenazesini tekrar yüklendi, köyün dışına doğru yürümeye başladı. Kan ter içinde kalmıştı kadın. Artık adım atacak hâli yoktu…. Devamı videomuzda… Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Ne Gam Baki Ne Dem Baki - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Ne Gam Baki Ne Dem Baki - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer ile "Biri Bir Gün" kendine has tarzıyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer "Bu Da Geçer Ya Hu" hikayesini anlatıyor. Her hafta birbirinden güzel ve birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta "Bu Da Geçer Ya Hu" hikayesini anlattı. Serdar Tuncer'in Biri Bir Gün'de anlattığı hikaye; Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler. Köylüler o bölgede yaşayan iki zengin kişiden bahsederler. Bunlardan biri Haddad adında bir çiftlik sahibidir. Başka bir çiftlik sahibi olan Şakir ise hem çok zengin, hem de yardımsever birisidir. Köylüler Derviş’e Şakir’in çiftliğini tarif ederler. Derviş Şakir’in çiftliğine vardığında çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükret.” der. Şakir ise: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir’’ der. Ardından ‘‘ Bu da Geçer Ya Hu ’’ diye cevap verir. Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Ama bir anlam veremez. Bir kaç yıl sonra Derviş yine aynı köyden geçer. Şakir’i hatırlar ve uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir’i sorar. Köylüler, Şakir’in artık çok fakir olduğunu, şimdi Haddad’ın yanında çalıştığını söylerler. Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır. Şakir bu kez Derviş’i küçücük evinde misafir eder ve kendilerine bile zar zor yeten yemeğini onunla paylaşır… Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Unutma, ‘‘BU DA GEÇER’’. Derviş bu sözü duyduğunda yine çok şaşırır. Şakir’in bütün malı mülkü yok olmuş ve acınılacak haldedir. Bu nasıl geçebilir? Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde köylülerden olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı içinde malını en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine bölgenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu ziyaret eder. Onu tekrar zengin ve iyi durumda gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır ‘‘ Bu da Geçer Ya Hu ’’ Birkaç yıl sonra Derviş yine o köyden geçerken Şakir’i arar ama artık hayatta olmadığını öğrenir. Ona köyün en güzel tepesini işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: ‘‘BU DA GEÇER’’. Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır… Dahası videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer ile “Biri Bir Gün” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer “Tıkandı Baba” hikayesini anlatıyor. Her hafta birbirinden güzel ve birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta “Tıkandı Baba” hikayesini anlattı. Serdar Tuncer’in Biri Bir Gün’de anlattığı hikaye şöyle; Sultan 2. Mahmud bir gün kılık kıyafetini değiştirip çarşı pazar dolaşmaya başlar. Dolanırken bir kahvehaneye girmiş. Herkes bir şeyler istiyor istiyor, ”Tıkandı Baba çay getir”, ”Tıkandı Baba oralet getir” diye. Bu durum Sultan Mahmud’un dikkatini çekmiş, neden bu adama Tıkandı diyorlar acaba diye düşünmeye başlamış. Sultan Mahmud da bir çay istemiş. Baba çayı getirmiş. Sultan ”Baba sana niye Tıkandı Baba derler, anlatır mısın merak ettim” demiş. Tıkandı Baba ” boş ver evlat, uzun mesele” demiş. Sultan ısrar etmiş, baba da oturmuş sandalyeye başlamış anlatmaya; ”Bir gece rüyamda bir sürü insan gördüm ve her birinin de bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. “Benimki de onlarınki kadar aksın” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğa çomağı sokup açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak oluğun içinde kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden “Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın” dedim ve biraz daha uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken oradaki insanlar “Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım “Tıkandı baba” ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam hep elimde kaldı, olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.” Sultan Mahmud ve Tıkandı Baba Tıkandı Baba’nın anlattıklarına baya üzülmüş Sultan Mahmud. Çayını içmiş, kolay gelsin diye dışarıya çıkmış. Sultan Mahmud adamlarına ”Her gün bu adama bir tepsi baklava getirin, her dilimin altına da bir tane altın koyun” diye emir vermiş. Padişahın adamları baş üstüne deyip hemen işe koyulmuşlar. Ertesi gün baklavayı Tıkandı Baba’ya getirmişler, Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis. “Uzun zamandır tatlı da yememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim” diye içinden söylenmiş. Baklavayı almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken “Ben en iyisi bu baklavayı satıp evin ihtiyaçlarını gidereyim” demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya ”-Taze baklava, güzel baklava ” Oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Biraz pazarlık yapıp üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Baba baklavayı satmış, elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yerde başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi -Baba baklava güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş. Tıkandı baba da; -Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı baba’dan baklavaları satın almış. Tıkandı Baba yine tıkandı Aradan bir ay geçince Sultan Mahmud ”bizim Tıkandı Baba’ya bir bakalım”, deyip Baba’nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan; - ... Devamı videomuzda… Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • İstemeyi Bilmek Sanattır - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    İstemeyi Bilmek Sanattır - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer ile “Biri Bir Gün” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer bir hikaye değil, birden fazla hikaye anlattı. Her hafta birbirinden güzel ve birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta birden fazla hikaye anlattı. Serdar Tuncer’in Biri Bir Gün’de anlattığı hikayelerden birisi şöyle; Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına baş vezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş. Padişah, ihtiyarı selamlamış. "Selamünaleyküm ey pir-i fani..." "Aleykümselâm Ey Serdar-ı Cihan... "Padişah sormuş."Altılarda ne yaptın?" "Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor..." Padişah gene sormuş. "Geceleri kalkmadın mı?" "Kalktık... Lakin ellere yaradı...” Padişah gülmüş. "Bir kaz göndersem yolar mısın?" Adam; "Hem de hiç cıyaklatmadan..." "Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire dönmüş. "Ne konuştuğumuzu anladın mı?" "Hayır padişahım..." Padişah sinirlenmiş. "Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım." Korkuya kapılan baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor. "Ne konuştunuz siz padişahla?" Adam, baş veziri söyle bir süzmüş. "Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim." Baş vezir, yüz altın vermiş. "Sen padişahı, Serdar-ı Cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu?" "Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi..." Vezir kafasını kaşımış. "Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek..." Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış. "Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim." Vezir bir soru daha sormuş... "Geceleri kalkmadın mı ne demek?" Adam bir yüz altın daha almış. "Çocukların yok mu diye sordu, var ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim..." Vezir gene kafasını sallamış. "Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek..." Adam gülmüş. "Onu da sen bul..." Devamı videomuzda… Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • İnsan Nasıl Öğrenir? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    İnsan Nasıl Öğrenir? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer ile “Biri Bir Gün” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer “1000 Akçeye 1 Söz” hikayesini anlatıyor. Her hafta birbirinden güzel ve birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta “1000 Akçeye 1 Söz” hikayesini anlattı. İnsanoğlunun rızkını temin etme peşinde en az bugünkü kadar koştuğu devirlerden birinde, bir adamcağızın yolu gurbete düşmüş. Düğününün hemen sonrasında geldiği diyar-ı gurbette gece dememiş, gündüz dememiş, çalışmış. Geride bıraktığı yeni gelinin hayali ciğerini yaka dursun, bu ev parası, şu arsa parası, öbürü mal melal için derken, adamcağız tam on sekiz sene kalmış gurbet elde. O devrin parasıyla da üç bin akçe biriktirmiş. Cümle ihtiyaçları karşılayıp, ufaktan bir iş kurmaya da yeter bu para, diye düşünerek, memleketine gidecek ker-vanın yolunu gözlemeye başlamış. Nihayet vakit gelmiş, parasını koynuna saklayıp, aldığı hediyeleri devesine yüklemiş, bin bir hayalle kervana katılmış, düşmüş yollara. Üç beş gün gittikten sonra, kervanın konakladığı bir kasabada meşgale olur, hasretini dindirir diye çarşıyı dolaşmaya çıkmış. İnsan varacağı yere yaklaştıkça yollar uzamaya başlar ya... Zaman geçsin diye sağa sola bakıp dolanırken, biraz öteden gelen bir ses dikkatini çekmiş: - 1000 akçeye bir sööz, 1000 akçeye bir sööz… Yanlış mı duydum, diye bir daha kulak vermiş, hayır... Kendisinin canını dişine takıp altı senede kazandığı paraya bir tek sözü satıyorlar! Ne garip adamlar var şu dünyada, demiş kendi kendine, kim bir söze 1000 akçe verir ki?.. Önce üstünde durmamış adam. Lâkin kervana doğru yola koyulduğu sırada bir merak ateşi düşmüş içine, kafası karışmış: Acaba nasıl bir söz bu? 1000 akçe istediklerine göre kim bilir ne kadar kıymetlidir!.. Boşveer, söz değil mi hepsi hepsi? Altı sene çalıştım, dile kolay altı sene o para için ben... Müşterisi olmasa bu adam da bu işi yapmaz ki canım... Evi yapıp işi kurmaya 2000 akçe de yeter, toprağı biraz az alıveririm. Acaba bu söz ne ki?.. Böyle kendi kendine söylene söylene söz satan adamın yanma kadar gelmiş, 1000 akçeyi uzatıp, söyle demiş, o sözü ben alıyorum. 1000 akçeye bir söz satan adam yaklaşmış bizimkinin kulağına, kimselerin duyamayacağı bir sesle fısıldamış: - Kaderde ne varsa o olur...
  • Çobanın Aşkı Hikayesi - B08 - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Çobanın Aşkı Hikayesi - B08 - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer 'in kendisine has yorumuyla ekrana gelen Biri Bir Gün 'de bu hafta çok sevilen 'Çobanın Aşkı' hikayesi yer aldı. Aradığını erenelerin diz dibinde bulanlar diyerek başladı sohbete Serdar Tuncer. Ve ekledi bir zaman, 'Yar dizini memleket bilene Yer yüzü gurbet olur' demiştim. Bunu hakiki aşıklar bilir. Dertliyim demekte böyledir. Hakiki dert sahibini görünce, seninkinin dert olmadığını göreceksin. Yer yüzünde neden eksiklikler tamam olmuyor. Ama bütün noksanların bir tek sebebi vardır. Bunu da bizim Yunus söylemiş. 'Aşk gelicek bütün noksanlar tamam olacak.' Hz. Mevlana diyor ki; 'Benim iki gecem ikisinde de uykusuzum. Biri sensiz olduğum gece, biri senle olduğum gece.' Çobanın Hikayesi ... Aşıktı Çoban. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşına anlatıyordu halini: – Gözlerim günlerdir uyku görmedi, yemiyorum, içmiyorum, işi gücü, gecem gündüzüm havam suyum o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik sana. Arkadaşı “sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine” dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi?… Arkadaşı çobanı almış kulübede yaşayan ihtiyar adamın yanına götürmüş.. İhtiyar dinlemiş çobanı ve sonra – Kolay evlat kolay, dedi ve tane tane anlatmaya başladı. Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle: – Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih, kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim? – Evet, dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir. İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tesbih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihi aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah… Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu: – Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah’a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah…” Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam, karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardına anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı… Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmuştu. ... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • İMTİHAN... Unutulmaz Bir Aşk Hikayesi - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    İMTİHAN... Unutulmaz Bir Aşk Hikayesi - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    İMTİHAN... ÇOK GÜZEL BİR AŞK HİKAYESİ insan arar... bazen bulur bazen buldum zanneder bazen buldum zannetmişken bi imtihanla kaybediverir aradığını bazen bir çift gözün derininde bulur bazen kaybeder kendisini insan, bir çift göz bebeğinin taa içinde genç adamda ararmış aşkı ararmış o kitaplarda okuduğu, filmlerde seyrettiği , hayalini kurduğu ,rüyalarda gördüğü aşkı aramış yıllar boyu bir gün bir kütüphaneden bir kitap almış oturmuş sabaha kadar okumuş, yutmuş o kitabı ezberlemiş bazen sayfaları bir biri ardınca cevirmiş tekrar okumuş tekrar okumuş ve o kitaptaki aşka vurulmuş genç adam sonra kitabı kapatmış sabaha karşı düşünmeye baslamış acaba böyle aşklar gerçekten var mıdır? Böyle bir aşık? Böyle bir maşuk? Böyle bir çift göz gerçektede var mıdır? Kitabın kapağını kaldırıp bakmış ki, kendinden önce okuyanların isimleri var, bir tane bayan ismi ! acaba demiş bir ömür beklediğim, aradığım acaba bu olabilir mi? oda bu kitabı okurken filan sayfada benim düşündüğümü düşünmüş müdür ? falanca sayfayı okurken böyle bir tebessüm etmiş midir? falanca sayfada gözlerinden yaşlar süzülmüş müdür bir bir hayaller kurmaya başlamış sabah oldugunda genç adam aradığım sevgiliyi buldum demiş O kadın benim bir ömür aradığımdan başkası degil göreceğim onun gözlerini onun gözlerinin kapısından gireceğim yüreğine sabah olunca o isimdeki herkese birer tane mektup yazmaya başlamış göndermiş mektupları ve beklemeye başlamış...1...2...3.... günler günleri kovalamış haber yok bir sabah eve geldiğinde posta kutusu !!! kalbi güm güm atmaya başlamış çıkartmış ondan bir mektup Cevap : genç adam sizi tanımıyorum bir kez bile görmedim yüzünüzü zaten görmemde gerekmez..bir tek gördüğünü sevmez gözler ama itiraf edeyim yazdıklarınıza vuruldum. sizde benim hoşuma gittiniz adam hemen bir cevap karalamış oracıkta cevabını beklemeye koyulmuş 2 3 gün koşmuş gelmiş bakmış posta kutusunda bir mektup daha... böylece 5 yıl boyunca karşılıklı mektuplaşmışlar birbirlerinin ne yüzünü ne gözünü görmemişler o zaman diliminde delikanlı dayanamamış artık yakmış hasret yüreğini ve mektup yazmış. hanım efendi sizi görmek istiyorum yüzünü görmeden özüne vurulduğum kadını merak ediyorum ne olur buluşalım cevap gelmiş... hay hay falan gün filan sahil kasabasında falan yerde bekliyorum. beni tanımanız için yakamda kırmızı bir gül olucak nihayet o sabah geldiginde genc adam 2 saat önceden koşturup o sahil kasabasına gelip beklemeye başlamış. martıların sesi bir başka dalgalar bir başka vurmakta sahile yüreği alt üst pır pır vakit yaklaştıkça karşıdan gelenlere acaba omu belkide budur hepsinin yakasına bakıp yok o değil o değildir en son bakmış ki karşıdan birisi geliyor muhteşem bir endam saçlar bellere kadar dökülmüş ,bakışlar insanı alıp asırlar ötesine kıtalar ötesine götürecek kadar güzel ve o kadar tatlı bir tebessümle genç adama doğru geliyorki işte demiş genç adam biliyordum o ona doğru yürümeye başlamış yaklaşmış tam karşı karşıya gelmişler göz göze bakmışlar genç kız bir tebessüm edip delikanlının önünden sıyrılıp geçmiş ki arkada 50 li yaşlarda kalın camlı gözlükleri olan yüzü çiçek bozuğu 80 kg kadar 1,50 boylarında yakasında kırmızı bir gül olan bir kadın dönüp bakmış giden kıza GEL der gibi bakmakta o güzellik diğerinin gözlerine bakmış yalvararak bakıyor hayır demiş genc adam ben bir anda vurulduğuma degil yüzünü görmeden özüne vurulduğum kadına gideceğim ihtiyar kadının önüne gelmiş elini uzatmış merhaba demiş ben felanca kişi kadın tebessüm etmiş. delikanlı sizi tanımıyorum ama şu karşı kaldırımdaki kız varya sizi görünce gözleri ışıl ışıl oldu yakasındaki gülü çıkartıp benim yakama taktı ve dediki ; şşşş teyze İMTİHAN ...İMTİHAN ..İMTİHAN DELİKANLI DÖNÜP BAKTI Kİ GENÇ KIZ KOLLARINI AÇIP KENDİSİNE DOĞRU GELMEKTE BAZEN YILLAR SÜRER BİR GÖZÜN KAPISINDAN İÇERİ GİRMEK BAZEN BİR AN.... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Akıllıların Bilemediği "ŞEY" - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Akıllıların Bilemediği "ŞEY" - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Serdar Tuncer 'in kendisine has yorumuyla ekrana gelen Biri Bir Gün 'de bu hafta bir meczubun hikayesi anlatıldı. "Aklı olan aşkı seçsin, aklı terk etsin..." Deli ile meczup aynı şey midir? Vermek mi zor, istemek mi? "Mehdi gelecekmiş gelmeyecekmiş banane, ben Hatice'yi bekliyorum." bu bölümde kalbimize nakş eden cümlelerden sadece bir kaçı... Peki bu hikayede neler yaşanıyor? Yardım isteyen bir meczubun maruz kaldığı muameleler... daha fazlası bölümün içinde. Son cümlemiz de şu olsun... Yardım etmek istemeyene bahane çok, yardım etmek isteyene sebep tek... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Dost Kime Derler ya da Lale Bahçesi - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Dost Kime Derler ya da Lale Bahçesi - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Aşk, dostluk, vefa... Kitaplar tarifini verir bütün bu güzelliklerin. Peki tarif bilmeye yeter mi? Elbette hayır! Tatmayan bir şeyin ancak tarifini bilir çünkü; kendisini değil! Nereden mi geldik buraya... Söyleyelim hemen. Dostunuz var mı deseler, hepimiz 'evet' deriz. Bir terazide tarttık mı peki dostluklarımızı? Hani diyor ya Neşet usta: "Dedim sende buldum halis gevheri/ Dedi yok yok bir mihenge vurmalı" Mihengi ne bu işin? Öyle ya... Dostlarımızın ne kadar dost olduğunu, yahut bizim onlara ne kadar iyi bir dost olduğumuzu nereden anlayacağız? İşte bu hikayede Serdar Tuncer dostluğun ölçüsünü veriyor bize. Delikanlının 'Biri Bir Gün' diye başlıyor hikaye; aşkı, dostluğu, anne- baba olmayı, evlatların neyi nasıl anlayacağını, iyiliğin şartını, başa kakmamanın güzelliğini, kötülük edene bile nasıl iyilik edileceğini anlatıyor. Çok mu uzattık sözü? Biz susalım, 'Lale bahçesi' konuşsun o zaman. Haydi muhabbet ola :) Hepsi bu hikayenin satır aralarında saklı... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Hızır Kime Görünür? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Hızır Kime Görünür? - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    "Her geceyi Kadir her gördüğünü Hızır bil! Zira Hızır'ın (a.s.) duası geri çevrilmez. Hızır'a denk gelir duayı da kaparsan isteğin her ne ise gerçekleşir." Bu nasihati duyan padişahın 'Biri Bir Gün' Hızır'ı a.s. görmek derdine düşmüş. Toplamış saray erkânını, ne yapın edin beni Hızır'la görüştürün demiş. Vezirler, alimler çözememiş padişahın derdini ama bir fakir adamcağız vesilesiyle saraya gelmiş Hızır (a.s.) Gelmiş de ne mi olmuş? Biz hepsini söylemeyelim yahu, biraz da Serdar Tuncer anlatsın :) Çocuk nasıl yetiştirilir? Evlat kime, niçin benzer? Hz. Ali çocuğumuz oldu ne yapalım diyen sahabiye ne nasihat etti? Hızır'dan murad nedir? 'Babasının oğlu' ne demek? Hepsi bu hikayenin satır aralarında saklı... Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Himmet Dede'yi daha önce hiç böyle dinlemediniz - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    Himmet Dede'yi daha önce hiç böyle dinlemediniz - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

    "Evlat, ne yapacaksın sultan olupta? Sen öyle bir sultanın kölesi ol ki şu kölelerin sultanı senin sırtını keselesin!" Biri Bir Gün'ün bu enfes bölümünde Serdar Tuncer hikaye boyunca niyetten hacca, aşktan dervişliğe, kulluktan sultanlığa pek çok meseleye atıfta bulunuyor. Sorular soruyor birbiri ardınca, cevapları aramaya davet ediyor bizi: Yunus Emre neden "Kapında kul var sultandan içeru" dedi? Yavuz Sultan Selim: " Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş / Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş" derken neyi kast etti? En büyük sultanlık bile ölümle son bulur, bunu hepimiz biliriz. Peki ölünce başlayacak saltanat nedir ve nasıl ele geçer? Niyet neden bu kadar önemli? Vermek istemeseydi istemek vermezdi, ne demek? "Bir şeyi murad etme / Olursa inad etme" mısralarından neyi anlamalıyız? Yok yahu! Boşverin hepsini... Soru sormak aklın, cevabı fark etmek kalbin işidir demişler. Yaslanın koltuğa, alın çayınızı kahvenizi, kendinizi Himmet Dede hikayesinin kollarına bırakın usulca. Böylesi daha güzel :) İyi seyirler Gelin, Beraber Yürüyelim...
  • Çıraklıktan Ustalığa Giden Yol - Serdar Tuncer | Biri Bir Gün

    Çıraklıktan Ustalığa Giden Yol - Serdar Tuncer | Biri Bir Gün

    Kimimizin hayatına anlattığı hikayelerle girdi Serdar Tuncer. Kendine has üslubu ile dimağlarda tat bıraktı. Kıssadan alınacak hisselerler kulağa bir kar suyu, gönle bir sızı düşürebilmenin derdiyle dertlendiğini hep zikretti. Dünyanın en büyük okçusu olmanın hayaliyle çocukluktan itibaren yanıp tutuşan Çingyang 'ın hikayesini dinliyoruz bu sefer. İstemenin ve o uğurda geceyi gündüze katmanın ne demek olduğu görüyoruz Onda. İdrakın bir şeyde yoğunlaştığında nasıl sonuçlar doğuracağını da... Ustasının Çingyang 'a dünyanın en iyi okçusu olabilmesi için nasıl tavsiyelerde bulunduğuna şahitlik ediyoruz.